SON XƏBƏRLƏR

KİTAB-I DEDE KORKUTTA KADIN DÜNYASI.Fatmahanım VELİYEVA

2021.10.20, 07:36
KİTAB-I DEDE KORKUTTA KADIN DÜNYASI.Fatmahanım VELİYEVA

Gunaz.tv
KİTAB-I DEDE KORKUTTA KADIN DÜNYASI Fatmahanım VELİYEVA* Hem tarih, hem de ilim ve medeniyet bakımından büyük önem taşıyan destanlarımız Türk tarihini aydınlatır, medeniyetimizin mekân ve zamanın, esas karakteristik özelliklerini yansıtır. Kökü tarihe dayanan, ilhamını tarihten alan destanlar Türk milletinin dil, din, liyakat, benlik ve millî kahramanlık maceralarının yankısıdır. Bir halkın yeniden büyük millet olma, özgürlük ve bağımsızlıklarını koruma çabaları için manevî destek olarak destanların rolü büyüktür. Böyle destanlara ve destan mitlere örnek olarak Yaratılış, Şu, Afrasiyab, Hun, Göktürk, Oğuz Kağan, Ergenekon, Uygur. Türeyiş, Göç, Satuk Buğra Han, Manas, Cengizname, Köroğlu vb. gösterebiliriz. Türk edebiyatında destan, Türk milletinin tarih sahnesine ayak basmasıyla başlar ve uzak geçmişimize ışık tutar. Bir destanın oluştuğu zamanla yazıya alındığı devir arasındaki mesafe ne kadar olursa olsun, destan yine oluştuğu çağın ürünüdür. Bu destanlar arasında özel bir yeri olan Kitab-ı Dede Korkut millî medeniyetimizin iftiharı olmakla birlikte Türk şiirsel düşüncesinin incilerindendir. Kitab-ı Dede Korkut gerçek anlamda büyük edebiyatın parlak örneği insanlığın yücelttiği yüksek fikir ve duyguların terennümcüsüdür. Edebî estetik düşünceler için tükenmez bir kaynak olan Kitab-ı Dede Korkut, ta "Kadın-Ana" konusu en esas yerlerden birini tutar. Destanlarda bu konu bütün renkliliğiyle, bütün yönleriyle ele alınmıştır. Destanların başından yani mukaddimeden sonra kadar esas kahramanlarla omuz omuza duran kadınların iç dünyası, karakteristik özellikleri büyük saygı ve sevgiyle tasvir olunmuştur. Destanların hepsinden atasözü şeklinde bir deyim kızıl hat gibi geçer. Ana Hakkı - Tanrı Hakkı Kutsal sayılan analarımıza, kadınlarımıza olan bakış açısı bu hattan geçer, bu ışıkla aydınlanır. Kadın Ana-Hatun Ana ailenin sarsılmaz bir temel üzerinde kurulmasını temin eder, yalnız evin değil, soyun, neslin sağlam geleceği için temel hazırlar. Evlâdının olmaması bu açıdan yalnız bir aile için değil, bütün boy için bir üzüntüdür. Bu üzüntünün açık bir ifadesini birinci destan olan Boğaç boynundan başlayarak görmekteyiz. Boğaç boyunda evlâtsızlık acısı Dirse Hanla kadınına farklı bir şekilde yansımıştır. Kadının daha sebatlı, iradeli olması, en zor anlarında bile eşini sabırlı olmaya davet etmesi takdir edilecek bir özelliktir. Kadın Dirse Hana şöyle der : "Hey Dirse Han, bana gazab etme. İncinip acı sözler söyleme. Yerinden uru durgıl. Ala çadırın yeryüzüne dikdirgil. Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç öldürgil. İç Oğuzın, Daş Oğuzın beglerin üstüne yığnak etgil, aç görsen doyurgıl yalıncık görsen donatgıl, borçluyı borcundan kurtargıl. Depe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, ulu toy eyle, hacet dile, ola kim bir ağzı dualının alkışıyla Tangri bize bir yetman eyal vere.1 Ana kalbinin hassaslığı avda yaralanan oğlu Buğacın kuşkusunu da anneye belli eder. Çok ilginçtir ki ağır yaralı Buğacın iyileşmesi de annesine bağlıdır. Belki de mitolojik bir muayene şekli olan ana sütüyle dağ çiçeği, aslında bir hakikat, gerçeklik payı olan tedavidir. Ailenin evlât hasreti Bamsı Beyrek boyunda da görülmektedir. Burla Hanın oğluna olan sevgisini bu sözlerle dile getirir : “Oğul oğul au oğul! Ortacım oğul! Karşu yatan kara tağım yükseği ogul! Karannulıca gözlerim aydını oğul! Sam yelleri esmedin, Kazan, kulağım çınlar. Sarımsak otun yemedin, Kazan, içüm göyner. Sarı yılan sokmadan ağca tenüm kalkar, Şişer. Kurumışça köksimde sütim oynar. Yalnuzca oğul görünmez, bağrını yanar. Yalnuz oğul haberin, Kazan, degil mana ! Demez olursan yana göyne kargaranı, Kazan, .sana !" Ananın evlât sevgisi, onun için hayatını bile feda etmeye hazır olması bir karşılık beklemeyen temennisiz insanî duygulardır. Fakat evlâdın anaya karşı olan sevgisi de böyledir. Bunun en yüksek terennümünü Salur Kazannın oğlu Uruzun esir alındığı boyda görmek mümkündür. Evi, yurdu talan edilen, kadın, evlâdı esir götürülen, malı, mülkü yağma edilen Salur Kazan o öfkeyle düşman üstüne tek, yalnız başına gitmeye karar verir. Gelip vardığında onun düşmanından istediği yalnızca ihtiyar annesidir. "Mere Şöklü Melik! Dünlüği altun ban evlerimi getirmisen sana kölge olsun. Ağır hazinem bol akçam getirmisen, sana harçlık olsun. Kırk ince belli kızla Burla Hatun n getirip sen sana esir olsun. Kırk yiğitle oğlum Uruz’u getiripsen - gulun olsun. Tavla tavla şahbaz atlarım getiripsen sana yüklet olsun. Karıcık anamı getirmisen, mere kafir! Anamı vergil mana, savaşmadan, uruşmadan kayıdayım. Geri döneyim, gideyim, belli bilgil dedi. " Hiç şüphe yok ki bu sözler Salur Kazanın korkakhğından değil, zıttına, annesine olan saygısındandır. Kazan Han için tüm dünya bir tarafa, annesi ise bir tarafadır. Başka bir örnek : Kazan Hana manevî darbe vurmak için Şöklü Melik Burla Hatunu kendi meclisine getirerek sağrak sürdürmek (oturanlara içki ikram ettirmek) ister. Fakat kırk kız-kadın, Kazan Hanın kadın sorulduğunda hep birlikte cevap vermeye karar verirler. O zaman Şöklü Melik başka bir hainliğe başvurur. Uruzun kıyım kıyım doğranarak kavrulmasını, etinin kırk kıza götürülmesini emreder. Her kim yemezse, demek ki Kazan Hanın hatunu odur. Ana oğluna şöyle hitap eder: "... Senin etinden, oğul, yiyeyin mi? Yoksa sası dinlü kafirin döşeğine gireyim mi? Agan Kazan’ın namusun sındırayın mı? Oğul hey ! " Uruz mert atanın, mert ananın oğludur. O kendisinin kıyım kıyım , kıtır kıtır doğranmasına razıdır. Fakat ailesinin namusunu her şeyden üstün tutar. Hatta annesine der ki, onlar bir yediğinde sen iki ye, yeter ki babamın namusu ayaklar altında kalmasın. Ana her zaman için anadır. Ana evladını sever. Evlât iyi olsun, kötü olsun, çirkin olsun, güzel olsun, ana için farketmez. Basatın Tepe gözü öldürdüğü boyda da değişik bir ana evlât sevgisine şahit oluyoruz : "Depegöz in peri anası gelüp oglanının parmağına bir yüzük keçirdi. Ogul, sana ok batmasun, tenüni kılıç kesmesün, dedi. " Fakat buna rağmen Tepegözü anaların feryadı, ahı tutar. Basatın yanına ağlaya ağlaya giden bir ihtiyar ana olmasaydı, belki de bu iş böyle sonuçlanmazdı. Genellikle kadınlara olan münasebet, destanların mukaddimesinde görülmektedir. Kadınların dört türlü olması ile ilgili fikir söylenirken ilk sırada asil karakterli olanlardan bahsedilir. Ve onlar bütün eser boyunca takdir edilir. Şöyle ki: "Ozan evin dayağı odur ki, yazıdan-yabandan eve bir konuk gelse, er adam evde olmasa, ol anı yedirer, içirer, agırlar-ezizler gönderer. Ol Ayişe, Fatime soyudur, hanım Anun bebekleri bitsin, ocağına buncılayın avrut gelsün". . Dede Korkut destanlarında tasvir olunan Türk güzellerin kendilerine özgü bir güzellikleri vardır. İşte o güzellerden birinin tasviri: “Yalap yalap yalabıyan ince tonlum Yer basmayıp yürüyen Kar üzerine kan dammış gibi kızıl yanaklım Koşda badam sığmayan dar ağızlım Kalemciler çaldığı kara kaşlım Kurması kırk tutam kara saçlım!... Ailenin sağlam temeller üzerine kurulması için uygun eş seçilmesi fikri destanlarına birkaç defa karşımıza çıkıyor. Kanlı Koca oğlu Kanturalı, evlenmek isterken ok atan at binen, çekinmeden düşman üzerine gidebilen bir kız arar. Bütün bu güzelliklere sahip olan Sarı tonlu Selcan Hatun mütevaziliği ile dikkat çeker. O, yiğitlikte Kanturalıdan geri kalmasada "öğünürse er öğünsün-aslandır" diyerek sadece onun zor günlerinde desteği olduğunu dile getirir. Yabancı araştırmacıların birçoğunda Dede Korkut destanlarındaki kadınların özellikleri, mertlik vc yiğitlikleri, düşmana karşı kılıç çalmaları vs. dikkate alınmıştır. Destanların A.B.D.de İngilizce yayınlanan neşrinin giriş makalesinde şöyle yazılmıştır: "Kahramanlık dünyası erkeklere mahsustur. Lakin Dede Korkutta kadınlar da erkekler gibidir. Onlar içtimai durumlarına göre erkeklerle tamamen eşittirler." Bamsı Beyrek de Banu Çiçek’le evlenmeden önce onun gücünü ve cesaretini sunar: onunla at yarışına çıkar, ok atar ve güreş tutar. Bu yarışların hiç birinde Banu Çiçek Bevrekten geri kalmaz. Fakat Banu Çiçek için en zor sınav on altı yıllık bir hasret olur. Öldüsünü, kaldısını bilmeden Beyreki sabırla bekler. Beyrekin yalancı ölüm haberi bile onu yıldırmaz.. Türk kadınının büyük vefakarlık örneğini verir Banu Çiçek. Bu bakımdan Türk erkeğinin kendi hayatını, aile namusunu kadınına emanet etmesi, ona güvenmesi çok doğaldır. Banu Çiçekle ilgili bir nokta da çok dikkat çekicidir. On altı yıllık hasretlisi çıkıp gelirken Banu Çiçekin bu müjdeyi ilk vermek istediği insan Beyrekin babasıdır. Onun hasretiyle gözleri tutulmuş Baybura Hana bu haberin ulaştırılması çok normal sayılabilir. Fakat Banu Çiçekin bu davranışı bir gelinin değil, bir evladın babasına olan sevgisi şeklinde ortaya çıkar. Yeri gelmişken Seğrek boyunda da "Atamdan yeyrek kaynata, anamdan yeyrek kaynana diyen gelinin sözlerinde saygıyla birarada sevgiyi de görmek mümkündür. Deli Dumrul boyunda eşe olan sadakatin, sevginin başka bir örneğine rastlıyoruz. Destanda adı bile geçmeyen bu gelin, eşinin yolunda düşünmeden canını bile vermeye hazırdır. Azrail, Deli Dumrulun canını almak isterken o, Allahu Tealanın varlığına, birliğine şükreder. O zaman Azraile ilahi bir nida gelir: “ Çün deli kavat menim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya Azrail! Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azad olsun dedi.” Aksakalh babası ak biçekli anası yanına Deli Dumrul can bulmaya gider. Fakat eli boş geri döner. Ümidi kesilen Deli Dumrul, kadınıyla helalleşir, son vasiyetlerini söyler, sonunda ona şöyle der: “Gözün kimi tutarsa, Gönlün kimi severse Sen ona vargıl İki oğlancığı öksüz komagıl” Sadakatli kadını ona şöyle cevap verir: “ Ne dersen, ne söylersen Göz acuban gördüğüm Gönül verip sevdiğim Koç yiğidim, Şah yiğidim Karşı yatan kara dağları Senden sonra men neylerem Yaylar olsam merim görüm olsun Soğuk soğuk suların İçer olsam menim kanım olsun Altun akçan harçlar olsam Menim kefenim olsun Senden sonra bir yiğidi, Sevip varsam bile yatsam Ala yılan olup meni soksun, Senin muhannet anan baban Bir canda ne var ki sana kıymamışlar Arş tanık olsun, gürş tanık olsun Yer tanık olsun, gök tanık olsun Kadir Tanrı tanık olsun Menim canım senin canına kurban olsun. " Bu içten sevgi Allahü Tealanın hoşuna gider. Deli Dumrul ile eşine yüz kırk yıl ömür bağışlar. Kadın daima eşinin tanzimcisidir. En sinirli, çılgın halde bile onun verdiği öğütler birçok konuda yardımcı olur. Bekil oğlu Emran’ın boyunda bunu görmek mümkündür. Bayındır Han divanından sinirlenerek çıkan Bekil, yurdu terketmeye karar verir. Fakat akıllı, geleceği gören hatunu onu sakinleştirir. Sinirlerinin yatışması için ava çıkmasını önerir. Kadının bu tedbiri olabilecek kötü olayları önler, işleri yoluna koyar. Diğer boylarda da aynı şey söz konusudur. Kitab-ı Dede Korkut destanları kendi başına bir ansiklopedidir. Burada yalnız edebiyatçıların, tarihçilerin değil, sosyologların, psikologların, etnografların çıkarabileceği çok ders vardır. Aile ve toplum düzenini, Türk ailesinin kendine özgülüğünü aydınlatmak ve dünyaya tanıtmak için Dede Korkut destanları zengin bir kaynaktır. Bu kaynağı gereğince öğrenmek bizim için şereftir. DİPNOTLAR *Bakü-AZERBAYCAN 1 Kitab-ı Dede Korkut’tan verilen örnekler aşağıdaki kitaptan alınmıştır: Kitab-ı Dede Korkut (Tertip transkripsiya. Sadeleştirilmiş varyant ve mukaddime. F. Zeynalov ve C. Alizadenindir). Bakü. “Yazıcı” 1998. http://xatun.blogspot.com/

SEÇİLMİŞ XƏBƏRLƏR

Çox oxunanlar